Göçmen denilenler aslında kimler?
Yeni nesiller, göçmenleri marstan gelmiş sanıyorlar. Göçmenler bu milletin akıncı çocukları mücahitleri ve muharipleri. Pasif olanlar kalmış, aktif olanlar gitmiş. Mesela benim ailem, baba tarafım 17.asırda Konya'dan kalkıp atlara binip sipahi olarak balkanların fethine gitmişler. ) bunları konuşurken kullandığım kelimeler dahi bir bilgiyi gerektiriyor. Osmanlı ordusu iki kısımdan meydana gelirdi süvariler ve yayalar. Yayalar yeniçerilerdi ve İstanbul'daydı. Süvariler ise, dirlik sistemi sayesinde, bütün Osmanlı devleti sınırları içinde her yerdeydi. Nerede ihtiyaç varsa oraya giderlerdi.
Osmanlı devletinde demokratik yapıyı destekleyen iki önemli yapı vardır; birisi vakıflar diğeri ise dirlik sistemidir. Dirlik sistemi şudur: Ordu gider bir ülkeyi fetheder. Orada özel ve miri araziler vardır. Devlete kalan arazileri devlet harpte başarı gösteren sipahilerin kumandanları arasında yönetimini taksim eder. Bu kumandanlar devletten maaş almazlar. Devlet belli bir bölgenin yönetimini onlara vermiştir.
Bunları anlatmamız iyi oldu. Çünkü şöyle bir bakış açısı var. Deniyor ki sanki Türkiye'nin içerde çok imkânları vardı da bir de göçmenlere izin verdi bizim işlerimiz kötü oldu.
İşte bütün bunlar cehaletten doğuyor. Balkanlardan göç edip gelenler bu ülkenin asli sahipleri. Onlar geride kalanlar için gidip harp ettiler onlar yüzünden varlıklarını kaybettiler.
Cehalet dedim ya halk bilmediği için her şey yanlış gider. Düşünceler yanlış olur mefhumlar yanlış kullanılır. Bana bir gün Üsküp'te bir gazete müdürü dedi ki "Hocam siz Türk devleti olarak buralarla zerre kadar ilgilenseydiniz biz burada varlığımızı çok daha iyi muhafaza ederdik. Bırakın siyasetçiyi, ideolojiyi buraya tiyatrocu gönderseydiniz, dansöz gönderseydiniz biz gidip bizim insanlarımız geldi der onları seyrederdik. Kendi kimliğimizi muhafaza ederdik. Ama siz bunu yapmadınız." Bulgaristan geldi burada Türk yoktur dedi. İşte bu yüzden dedi.
93 harbinde bir taraftan Kafkasya'dan öbür taraftan balkanlardan Romanya'dan, Bulgaristan'dan Türkler göç ederler. 'Senede Bir Gün' diye bir filmi bilirsiniz. O film 93 harbindeki göçü bir aşk hikâyesiyle anlatıyor. Oradaki Türklerin arabalarla gelmesi, oradaki ailelerin parçalanması gibi hikâyeler. O vakit İstanbul camilerinin avluları gelen muhacirlerle dolup taşıyor. Büyük göç odur. Dönüş göçleri. İkinci büyük dalga Balkan Harbidir. Balkan harbinde, Balkanlardaki hemen hemen bütün Türkler kaçmışlardır. Kaçamayanlar Balkanlılar tarafından öldürülmüştür. Kaçanlar çoğunlukla Selanik'e gelmişlerdir. Balkanlarda Selanik ve Bosna o zamanlar en büyük Türk şehirleriydi.
Elbette yeni kuşak bu anlattıklarımı pek bilmez. O zamanlar Selanik İzmir'den daha Türk ve Müslümandı. O zaman ki Üsküp Bursa'dan daha Türk ve müslümandı. Çünkü İslam'ın akıncı, aktif, cevval gücü oralara gidiyor. Harp eden, cihad eden, çalışan, hüküm eden aksiyon halindeki nüfus oraya gitmiş. Ona 'Kızıl Elma' deniyor. Hep öne bir hedef konuyor o hedefe varmak için akınlara devam ediliyor. Onun için Balkanlardaki ikinci dalga Balkan Harbidir. Harpten sonra oradaki Müslümanların bir kısmı tekrar memleketlerine geri dönmüşler, bir kısmı ise İstanbul'da kalmaya devam etmişlerdir. Üçüncü, dördüncü dalgalar Cumhuriyet döneminde olmuştur. 1938'de Atatürk'ün ölümünden sonra bir anlaşma yapılmıştır Tevfik Rüştü Aras zamanında ve Balkanlar'dan milyonlara yakın insan bu sefer anlaşmayla göç ettirilmiştir.
SELANİK İZMİR'DEN DAHA TÜRK VE MÜSLÜMANDI. (Prof. Dr Sebahattin Zaim)