Topkapı Sarayı'nda 5 Asırdır Kesintisiz Kur'an-ı Kerim okunuyor
Topkapı Sarayı'nda; dünyada eşi, benzeri olmayan bir gelenek sürdürülüyor. Tam 5 asırdır, sarayda kesintisiz 24 saat Kur'an okunuyor. Yavuz Sultan Selim döneminde başlatılan gelenek, Sarayın Kutsal Emanetler Bölümü'nde 12 hafız tarafından sürdürülüyor.
Topkapı Sarayı'nın Kutsal Emanetler Bölümü'nde, 24 saat kesintisiz Kur'an-ı Kerim okunuyor. Sarayda Kur'an okunmasının sürdürülmesi, tam anlamıyla bir gelenek. Hem de 5 asırlık geçmişi olan bir gelenek. Yavuz Sultan Selim tarafından başlatılan, kesintisiz Kur'an okuma geleneği ya da 5 asırlık nöbetin bugünkü bekçileri ise kendilerini çok şanslı hissettiklerini ifade ediyorlar.
Seçkin hafızlardan oluşan 12 kişilik kadrodan 9'u gece 3'ü ise gündüz Kur'an okuyor. Topkapı Sarayı'nın en önemli kısmında hafızlık yapanları bir araya geldik. Sarayın değişik bölümlerinde, özel izinle yaptığımız çekim ve gerçekleştirdiğimiz söyleşide; hafızlar, yönelttiğimiz sorulara ilginç cevaplar verdiler.
Hafızların arasında en önce işe başlayan Necdet Vatansever ve Sinan Aslan.. Göreve yeni başlayanlar ise 2.5 yıllık geçmişe sahip personel. Öncelikle, seçime tabi tutulmuş hafızlar. Topkapı Sarayı'nın Kutsal Emanetler Bölümü'nde Kur'an okuyacak kişilerin seslerinin güzel olması gerekiyor. Yapılan tespitlerde hep, sesi güzel ve diksiyonu düzgün kişiler seçilmiş.
Hafızların tümü 4 yıllık fakülte mezunu. Hafızlıktan sonra İmam Hatip Liselerinden mezun olan Topkapı Sarayı'nın 5 asırlık nöbetinin günümüz bekçileri, daha sonra da, İlahiyat Fakülteleri başta olmak üzere, 4 yıllık üniversiteleri bitirmişler.
Topkapı Sarayı, İstanbul'da en çok ziyaret edilen mekânların başında geliyor. Çokça turistin ziyaret ettiği Saray'da görev yapan hafızlar, her ne kadar gelen insanlarla pek konuşmasalar da, bu 12 kişinin çoğu bir-iki yabancı dil biliyor. Arapça ve İngilizce'yi iyi konuşan hafızlar, görevlerinin dışında yerli ve yabancı turistlerle sohbet ediyorlar. Saray hafızları, söz konusu ziyaretçilerin kendilerini çok merak ettiklerini, bu geleneğin ne zamandan beri devam ettiğine ilişkin sorularına muhatap olduklarını ifade ettiler.
Günde bir hatim indiriliyor
Hafızların kesintisiz Kur'an-ı Kerimi okumasının neticesinde, günde bir hatim indirilmiş oluyor. Başka bir ifade ile, 606 sayfalık kitap bir gün içinde bitiriliyor. Ertesi gün tekrar baştan başlayarak okuma işi sürekli devam ettiriliyor. “Kur'an-ı Kerim okunması 24 saat kesintisiz sürdüğü için günde ortalama bir hatim bitiyor. Bu da yılda 365 hatim indirmek demek oluyor” diye konuşan hafızlar, “Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok. Bu gelenek Türkiye'de ve İstanbul'a mahsus. Kabe'de 24 saat tavaf var ama 24 saat Kur'an okuma uygulaması yok. Bunun Cenab-ı Allah'ın toplumumuza bağışladığı bir hediye olduğunu düşünüyoruz. Yavuz Sultan Selim, döneminde başlayan ve günümüze kadar devam eden bu uygulama 5 asırlık bir nöbettir. Bizlerde bu 5 asırlık nöbetin mevcut bekçileri oluyoruz” dediler.
Yavuz Sultan Selim Başlattı
Yavuz Sultan Selim, Mısır seferinden dönüp de, Peygamberimiz başta olmak üzere bazı peygamberlere ait kutsal emanetler İstanbul'a getirilince, manevi atmosferin bir şekil alarak devam etmesi için Hasoda'da Kur'an okutmuş. Kendisi başta olmak üzere, 40 hafızın nöbetleşe sürdürdükleri Kur'an okuma uygulaması, uzunca bir süre Peygamber efendimizin hırkayı şerifinin ve sancağının yer aldığı Hasoda da devam etti. Ancak daha sonra, Topkapı Sarayı'nda paha biçilmez bir Kur'an-ı Kerimi'n çalınması üzerine güvenlik önemleri hat safhaya alındı ve Kutsal Emanetlerin yer aldığı Hasodada Kur'an okumaya son verildi. Hafızlar, şimdi Kur'an-ı Kerimi, kutsal emanetlerin yer aldıkları Hasoda'nın dışında arzodası ya da arzhane denilen bölümde yapılan bir kulübede okuyorlar.
Hepsinin en büyük emeli ise eskiden olduğu gibi yine, geleneğe uygun şekilde Hasodanın içinde Kur'an okumak. Hasodada peygambere ait eşyaların yer aldığı bölümde Kur'an okumanın daha değişik ve ulvi bir görev olduğunu belirten hafızlar, “Kur'an-ı Kerimi okurken Hırka-ı Saadete bakıyoruz. Efendimizin sancağı da o odanın içinde. Efendimizin eşyalarına ne kadar yakın olursak, o kadar fazla mutlu oluruz. Daha bir huşu içinde ve istekle, şevkle Kur'an okuruz” diye konuştular.
Meleklere Okuyoruz
Akşamları, Topkapı Sarayı boşaldığında hafızlar yalnız kalıyorlar ve genellikle de hafızlar bir saat arayla nöbet değişikliği yapıyorlar. Peygamberin ayak izinin yer aldığı platformun tam karşı çaprazındaki kulübede, geceleri tek başına Kur'an-ı Kerim okuyan hafızlar, seslerinin yankı yapması ve etrafın sessizliğinden dolayı bazen ürperdiklerini kaydettiler.
“Gece kimlere Kur'an okuyorsunuz? Kimler sizi dinliyor?” şeklindeki sorumuza Hafız Mustafa Karahüseyinoğlu şu cevabı veriyor: “Evvela hazreti peygamberin, şehitlerin, gazilerin ve bu ülkeye hizmet vermiş devlet büyüklerin ruhuna okuyoruz. Aynı zamanda hali hazırda devlete hizmet eden yöneticilerin daha başarılı olmaları için dua ediyoruz. Memleketimizin belalardan, savaşlardan, kıtlıklardan ve doğal afetlerden korunması için Kur'an okuyoruz. Gece-gündüz Kur'an okunması bence çok önemli. Gündüzleri bizleri insanlar dinliyor, geceleri ise dinleyicilerimiz melekler ve diğer varlıklar. Bu okunan Kur'an-ı Kerim hatimlerinin yüzü suyu hürmetine devletimizin bekasının devam ettiğin düşünüyoruz. Biz Topkapı Sarayı'nda 24 saat boyunca herkes için Kur'an okuyoruz.”
5 Asırlık bir geleneği sürdürdükleri ve Topkapı Sarayı'nın Kutsal Emanetler Bölümü'nde Kur'an okudukları için dışardan gelen insanların kendilerine çok saygı gösterdiğini belirten, Hafız Sinan Aslan, “Anadolu'nun köylerinden gelip sarayı gezerken bizim kuran okuduğumuzu gören insanlardan nöbetimizi bitirene kadar bizleri bekleyenler oluyor. Biz çıkarken, “hocam bize dua edin lütfen” deyip kendi köylerine davet ediyorlar. Bizleri çok yerlere davet ediyorlar. Ama resmi olarak buranın personeli olduğumuz için başka bir yerde çalışmıyoruz. Fakat Kur'an okumak ibadet olduğu için bazen gittiğimiz, katıldığımız meclislerde okuduğumuz oluyor” dedi.
"Padişahla aynı mesleği yapıyorum"
Topkapı Sarayı'nda Kur'an okuma geleneğini başlatan Yavuz Sultan Selim'in de hafız olduğunu söyleyen Sami Okumuş ise padişahla aynı mesleği yaptığını belirterek, Sarayda hafızlık yapmanın nasıl bir duygu olduğunu şu sözlerle dile getirdi:
“Bu hem padişah mesleği, hem sarayda yapılıyor hem de güzel bir gelenek. Bu üç unsuru bir arada tutan bir işi yaptığım için çok mutluyum. Kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü benim yaptığımı dünyada çok az kişi yapıyor. Kur'an okuduğum için saygı görüyorum. Ayrıca bu görevin de büyük bir sorumluğu var. Onun için her gün büyük bir özenle hazırlanıp buraya geliyorum.”
İşlerini çok sevdiklerini her halleriyle belli eden hafızlar, kendilerine “saraylı” denilmesinde ise büyük keyif aldıklarını söylüyorlar. Vakitlerinin üçte birini sarayda geçirdiklerini vurgulayan Tayfun Kocagüncü, “iki gece evde üçüncü gece sarayda kalıyoruz. Üstelik görev yaptığımız zaman dilimi gece olduğu için o vakitlerde pek kimse olmuyor. Kendi aramızda da bunu esprilerini yapıyoruz. Bu geleneğin sadece Türkiye'ye özgü olmasının ülke tanıtımına katkısı olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.
Has Oda Yüksek Lisans Tezi
Hafızlardan Tahir Güngör, Marmara İlahiyat Fakültesi mezunu. İslam Tarihinde yüksek lisans yapan Tahir Güngör, görev yaptığı hasodayı bitirme tezi olarak çalışıyor. Osmanlı döneminde Has odada görevli elemanların sayılarıyla ilgili bazı bilgi ve belgelere ulaştığını söyleyen Hafız Güngör, “Yavuz Sultan Selim döneminde görevli 40 üst düzey bürokrat, bugün bizim yaptığımız görevi yapmış. Burası hakikaten kutsal bir yer. Osmanlı da çok farklı bir gelenek sürdürmüş. Hatta öyle saygı gösterilmiş ki, o zamanlar hasodanın temizliği yapılırken toplanan çöpler bile farklı bir yere konulmuş. Kutsal Emanetler Bölümü'nün ön tarafında bir kuyu bulunuyor. İşte oranın temizliğinde toplanan çöpler buraya gömülürmüş” dedi.
Arap turist hüngür hüngür ağladı
Sarayı ziyaret eden Arap turistlerin kendilerini gördükleri zaman çok etkilendiğini belirten Yakup Kansızoğlu, bazı turistlerin bir iki dakika yerlerine geçip okumak için kendilerine çok yalvardıklarını belirtti. Bir gün görev başında iken Kutsal emanetler bölümünü ziyaret eden bir Arap turistin kendi yerine geçmek istediğini ancak izin verilmeyince turistin ağladığını şu sözlere dile getirdi:
"Görevli hafızların dışında orada başka birisinin Kur'an-ı Kerim okuması yasak. Buna rağmen, bir-iki dakikalığına bizim yerimize geçmek isteyen insanlar oluyor. Turistler tatlı bir anı yaşamak için bizden oraya geçip Kur'an okumalarına izin vermemiz için istekte bulunuyorlar. Tabi izin vermemiz söz konusu olamaz. Bir gün Arap turist yerime geçip Kur'an okumak için izin istedi. Ben de bunun mümkün olmadığını söyledim. Biraz sonra baktım turist hüngür hüngür ağlıyor. Yerimi terk etmemem gerektiği için de kalkıp kendisi ile ilgilenmedim. Nöbetim bitince dışarı çıktım, baktım beni bekliyor. Yanıma geldi ve benimle konuştu. İzin verilemeyeceğini düzgün izah edince anlayışla karşıladı, fakat o kürsüde Kur'an okumayı çok arzu ettiğini söyledi."
Notlar notlar... Notlar
Gececiler, nöbeti saat 16;30'da devralıyor ertesi sabah 08;30'da bırakıyor.
Bir gecede üç kişi nöbet tutuyor.
Her hafız, bir saat okuduktan sonra dinleniyor.
Geleneğin aksamaması için olağan üstü çaba gösteriliyor.
Hafızlar nöbetleri, bayram, düğün gibi önemli günlere de denk gelse işlerine gitmek zorundalar.
Hafızlardan birisi, kına gecesini sarayda görev yaparak geçiriyor, ertesi gün düğünü oluyor.
Bir diğeri ise lokal bir ameliyat geçirdiği halde vücuduna atılan 5 dikişle işe geliyor ve görevini yerine getiriyor.
Hepsi sıkı takip altındalar.
Kameralar altında görev yapıyorlar.
Uygulamanın öyküsü de ilginç
Topkapı Sarayı'nın Kutsal Emanetler bölümündeki geleneğin ilginç bir de öyküsü var. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferinden dönüşte, beraberinde getirdiği Hırka-i Saadet'i makam odasına yerleştirmiş, yanı başında yirmi dört saat Kur'an okunmasını istemişti. Beş asra yakın zamandır mülk ü milletin selâmeti için devam eden bu gelenek dönem dönem gündeme geldi. Hırka-i Saadet Dairesi'ndeki 24 saat Kur'an okuma geleneğine 1924 yılında ara verildi.
Gündüzleri devam edip, gecelerin ara verilen uygulama, İsmail Karaman'ın Kültür Bakanı olduğu 1996 yılına kadar sürdü. Ancak İsmail Kahraman; geleneğin, Yavuz Sultan Selim zamanında başlayıp 1920 yılına kadar gelen şekline kavuşturulup, sürdürülmesi yönünde karar aldırdı. 5 asırlık Topkapı Müzesi'nin eski müdürü Filiz Çağman'ın raporları doğrultusunda Kültür Bakanlığı Müsteşarı Mustafa İsen tarafından, CD vasıtasıyla mekanik bir düzeneğin icrasına indirgenmek istendi.
1924'te ara verildi, 1980'de müzenin açık olduğu saatlerde tekrar başladı, bir süre sonra tekrar ara verildi, 1991'de tekrar başladı, 1996'da İsmail Kahraman tekrar kesintisiz süreci başlattı...
Son muhafız anahtarları kendi teslim etti
Saltanatın kaldırılmasından sonra, 3 Nisan 1924'te Topkapı Sarayı'nın müze olarak halkın ziyaretine açılmasına karar verildi. Bu dönemde -bilinenin aksine-dinî bir mahiyeti olan Hırka-i Saadet Dairesi'ne dokunulmadı, eski anane mucibince muhafazasına devam edildi. Bu sırada Emanetlerin anahtarları Hasoda Başeskisi Rasim Efendi'nin elinde bulunmaktaydı. 1856″da Enderun”a, 1879″da Hırka-i Saadet Dairesi”ne giren Rasim Efendi sarayın en eski ve muhterem mensuplarındandı. Ortada garip bir durum vardı; bir taraftan saray lağvolmuş, müze kurulmuştu, diğer taraftan da saraydan kalma bir daire müzenin içinde hayatiyetini devam ettirmekteydi. Üç yıl sonra 1927'de Rasim Efendi anahtarları kendi isteğiyle o zamanki Müze Müdürü Tahsin Öz'e teslim etti. Emanetler müze envanterine kaydedildi. Manevî hususiyetleri dolayısıyla uzun müddet genel ziyaretçilere kapalı tutulan Mukaddes Emânetler, 31 Ağustos 1962 tarihinde ilk defa modern müzecilik anlayışıyla halkın ziyaretine açıldı. Tabii artık Kur'an okunmuyordu. İlk kez 1980 yılında, Tevfik Koraltan'ın Kültür Bakanlığı döneminde müzenin açık olduğu saatlerde Kur'an-ı Kerim okunmasına karar verildi. Bir müddet sonra bu uygulamaya son verildi, uygulama 15 Mart 1991'de yeniden başladı. 25 Ekim 1996 tarihinden itibarense Kültür Bakanı İsmail Kahraman”ın talimatları doğrultusunda 24 saat kesintisiz Kur'an-ı Kerim okunmasına geçildi. 1999 yılındaki Topkapı Sarayı”ndan kitap çalınması hadisesinden beri geceleri Hırka-i Saadet Dairesi kilitlendiği için Kur'an-ı Kerim okunmasına yan taraftaki bir dairede devam ediliyor. Gündüzleri de hafızlar, eskisi gibi Hasoda'da okumuyorlar. Dört odadan oluşan Hırka-i Saadet Dairesi'nin Arzhane bölümüne yerleştirilen bir bekçi kulübesinde okuyorlar.
Yahya Kemal: "Bu devletin iki manevi temeli var"
Bir dostunun aracılığıyla Topkapı Sarayı'nı gezen Yahya Kemâl, Hırka-i Saadet Dairesi'nde o tarihe kadar 400 yıldır okunmakta olan Kur'an-ı Kerim'i işittiğinde, çok heyecanlanmış, duygularını şöyle kaleme dökmüştü: "Yine bir gün padişahlarımızın Topkapı Sarayı"nda Revan Köşkü'nü ziyaret ediyordum; uzaktan Kur'an okunuyordu, yavaş yavaş sese doğru yaklaşırken nereden geldiğini ziyaretimde rehber olan zata sordum. Dedi ki: "Hırka-i Saadet Dairesi'nden geliyor." Peygamberimizin hırkasını sakladığımız cennet gibi yeşil bir odanın türkkârî penceresi önünde durduk. İçerde iki hafız vardı. Biri ellerini kavuşturmuş gözlerini yummuş oturuyordu, diğeri diz çökmüş müsterih ve yüksek bir sesle okuyordu, rehberime sordum: "Hırka-i Saadet önünde Kur'an ne zaman okunur?" dedi ki: "Dört asırdan beri her saat! Geceli gündüzlü." Yavuz Sultan Selim'in Hırka-i Saadet'i Mısır'dan getirip bu odadaki mevkiine koyduğundan beri kırk hafız nöbetle Kur'an okur. Türk tarihinde bir dakika bile buradaki Kur'an sesi kesilmemiştir. Gezintilerimde bir hakikat keşfettim. Bu devletin iki manevi temeli vardır: Fatih'in Ayasofya minaresinden okuttuğu ezan ki hâlâ okunuyor? Selim'in Hırka-i Saadet önünde okuttuğu Kur'an ki hâlâ okunuyor! Eskişehir'in, Afyon Karahisar'ın, Kars'ın genç askerleri siz bu kadar güzel iki şey için döğüştünüz!” (Tevhid-i Efkâr / 30 Mart 1922)