Doğu Akdeniz'de Yunanistan ne istiyor, Türkiye'nin Mavi Vatan'ı neresi?
Doğu Adeniz'de Türkiye ve Yunanistan'ın milli çıkarları uzun bir süreden beri çakışmaktadır. Osmanlı'nın yıkılmasının ardından oldukça güçsüz ve içine kapanmış bir Türkiye Cumhuriyeti ile karşı karşıya olan Yunanistan, Ege Denizi'nde ve Doğu Akdeniz'de yıllarca istediği gibi at koşturmuştur.
Türk milleti tarihinin en güçsüz dönemlerinden biriydi
Cumhuriyetimiz kurulduğunda, Türk milleti yüzyıllardan beridir en güçsüz durumda kaldığı dönemlerden birini yaşamaktaydı. Bu düşünceye karşı çıkabilecek kişiler olabilir. Neden böyle düşündüğümüzü birkaç örnekle açıklayalım:
- Yeni Cumhuriyet'in nüfusunun 13 milyona kadar düşmüştü, oysa masa başındaki düşman ülkelerin nüfusları bize göre çok daha yüksek seviyelerdeydi.
- Türkiye nüfusunun büyük bir kesimi yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşmaktaydı. Kesintisiz bir şekilde yıllarca süren savaşlarda (Balkan, 1. Dünya, Kurtuluş Savaşları) çok sayıda şehit ve gazimiz olmuştu. Sakat, kör ve yaralı nüfus oranımız oldukça yüksekti.
- Bu savaşların sonucunda sadece nüfus olarak geri kalmadık. Ayrıca, halkımız oldukça yıpranmış ve fakirleşmişti. Teknolojiyi, bilim dünyasını ve gelişmeleri takip etmek oldukça zorlaşmıştı.
- Yapılan büyük inkılaplar sebebiyle, toplumda yeni bakış açıları henüz oturmamıştı ve yeni ideolojiye göre yetişmiş eleman bulmakta zorlanıyorduk.
- Yurt içinde bu sert değişimlere karşı sert direnişler oluşmuştu, bu dirençler ortadan kaldırılırken büyük memnuniyetsizlikler, çatışmalar, kıyımlar yaşanmıştı.
Yeni Türkiye'yi kurmaya çalışırken neleri kaybettik?
1300'lü yıllardan beri, Anadolu'daki Türk milleti ilk defa bu kadar güçsüz bir duruma düşmüştü. Peki, güçsüz kaldığımız bu dönemden başkaları yararlanmayacak mıydı? Elbetteki yararlanacaklardı:
- Örneğin, Lozan Barış Antlaşması'nda İslam'ın merkezi olarak görülen İstanbul'u ya da boğazları bile almayı başaramadık. Bunun neden böyle olduğu ülkemizde pek bilinmez. Bu sebeple bu maddeyi biraz deşmek istiyorum. Aslında bırakın Lozan'ı, Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nde bile hakkıyla boğazları alamadık. Her Türk vatandaşı tarafından anlaşılabilecek basit bir örnek verelim: Bizim iznimiz olmadan herhangi bir uçak hava sahamızı kullanabilir mi? Ya da isteğimiz dışında bir kamyon Kapıkule Sınır Kapısı'ndan giriş yapıp, Suriye'ye doğru geçiş yapabilir mi? Hava ve karada durum bu şekilde. Peki ya denizler? Ne yazık ki boğazlarımız bugün bile yol geçen hanından farksızdır. Yani, boğazların tamamı sınırlarımız içerisinde olmasına rağmen hala tam anlamıyla bizim değildir, egemen değiliz!
- Bir başka örnek, Musul-Kerkük bölgesindeki petrol yataklarının kaybedilmesi, anlaşma şartlarında elde edilen haklarımızdan dahi faydalanamadık. Bu tarz ekonomik kayıplar, büyük oranda ülkenin kendi içerisine kapanması ve iç işleriyle meşgul olmasıyla ilgili konulardır.
- Bir diğer örnek, İzmir, Aydın, Marmaris, Kaş, ... gibi şehirlerimizin dibindeki adaların dahi düşmanlara bırakılmış olmadır. Bu adaları elimizde tutmayı başarabilecek bir donanma gücü eksikliği bunda elbette önemli rol oynamıştır. Ancak, bu adaları talep edecek, neden bizim olması gerektiğini açıklayabilecek bürakratlarımız dahi yoktu. Ülke yönetimindeki kişiler, büyük oranda Türk milletini Arap kültürünün etkisinden kurtarma ve hızlıca batılılaşma meseleleri ile meşguldü.
Ege Denizi ve Doğu Akdeniz'deki Güncel Durum
Ege Denizi'nde Çanakkale Boğazı'nın güvenliği açısından önemli olan Bozcaada ve Gökçeada dışındaki tüm adaları Yunanistan'a bıraktık.
Akdeniz'deki bazı küçük ada ve adacıkları dahi Yunanistan'a bıraktık. Örneğin, Kaş sınırlarının 2 km güneyindeki 9 km²'lik Meis Adası'nı bilmeyenimiz yoktur.
Kıbrıs konusunda da Yunanistan istediklerini alırken, bizim ellerimiz ne yazık ki boş kaldı.
Bildiğiniz gibi her üç konu da bugün hala başımıza dertler açmaya devam etmektedir. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'yla, Kıbrıs'ta önemli bir pozisyon elde etmeyi başarmış olsak da, Kuzey Kıbrıs Türk Cuhuriyeti'ni (KKTC) hala birçok ülkeye kabul ettirebilmiş değiliz. Kıbrıs bölgesindeki hidrokarbon (petrol ve doğalgaz) yatakları paylaştırılırken, bunun da önemli bir faktör olduğu unutulmamalıdır.
Benzer şekilde, Akdeni ve Ege'deki adaların Yunanistan'a bırakılmış olması da bugünün Türkiye'sinde başımızı ağrıtan ve çözüm üretmekte zorlandığımız konuların en önemlilerindendir.
Yunanistan ne diyor, ne istiyor?
Yunanistan, en basit ifadeyle deniz sınırlarını maksimize etmeye çalışmaktadır. Ülkesinin Doğu Akdeniz ve Ege'deki kıta sahanlığını ve münhasır ekonomik bölgesini (MEB) arttırmaya çalışmaktadır. Bu konuda uluslararası hukuk'tan faydalanabilmek için, kendisinin adalar ülkesi olduğunu iddia etmekte, bu sebeple elindeki adaların da kıta sahanlığı ve MEB hakkına sahip olduğu iddiasını gündeme taşımaktadır. Bu sayede, örneğin Meis adası Yunanistan'ın ana kara parçasıymış gibi kendi alanının binlerce katı deniz kıta sahanlığı ve MEB hakkını Yunanistan'a kazandırabilecektir.
Yunan doktrinine göre Ege'deki adaların kıta sahanlığı ve MEB hakkı vardır. Bu sebeple Ege Denizi sularının oldukça büyük bir çoğunluğu Yunanistan'a aittir. Girit, Rodos, Meis adaları sayesinde Doğu Akdeniz'de de Yunanistan'ın önemli hakları mevcuttur. Bunların dışında, KKTC'yi tanımayan Yunanistan, Kıbrıs'ı tek başına bir devlet olarak kabul eder. Kıbrıs'ın kendi kıta sahanlığı ve MEB hakkı olduğunu iddia eder.
Yunanistan iddialara göre Ege ve Doğu Akdeniz coğrafyasının iki ülke arasında nasıl paylaştırıldığını aşağıdaki haritada görebilirsiniz.
Türkiye ne diyor, ne istiyor?
Türkiye ise doğal olarak, Maksimalist Yunan politikalarına karşı çıkıyor ve karaya kapatılmış bir devlet olmak istemiyor. Doğu Akdeniz'deki en büyük sınıra sahip ülke olarak haklarını savunuyor. Yunanistan'ın bir ada devleti olmadığını, bir ana kara ve çevresindeki adalardan oluşan bir devlet olduğunu söylüyor. Uluslararası deniz hukuğuna göre böyle durumlarda adaların ana kara gibi kıta sahanlığı ve MEB hakkı olamayacağını iddia ediyor. Bu konuda da birçok tarihi uluslararası anlaşmayı referans olarak ortaya koyuyor.
Ayrıca, Kıbrıs'ın henüz statüsünün tam olarak belli olmadığını, bu sebeple ayrı devletler gibi haklarının olamayacağını iddia ediyoruz. Kıbrıs'ın statüsü tam olarak belli olana kadar 12 millik bir kıta sahanlığı ve MEB hakkının olduğunu söylüyoruz. İleride Kıbrıs problemi, tüm ülkelerin kabul ettiği uluslararası bir çözüme kavuşursa, ülkelerarası anlaşmalarla hakça bir paylaşım yapılabileceğini söylüyoruz.
Türkiye'nin iddialara göre Ege ve Doğu Akdeniz coğrafyasındaki Türk Mavi Vatan'ının sınırlarını aşağıdaki haritada görebilirsiniz.
Ege Denizi ve Doğu Akdeniz'de orta ve uzun vadede ne olur?
Ege Denizi ve Doğu Akdeniz'deki orta ve uzun vadede nasıl bir sonucun ortaya çıkacağını, ülkelerarası güç ve irade farklılıkları belirleyecektir.
21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarına doğru, Yunanistan açısından oluşan dezavantajları sıralamak gerekirse:
- Nüfus olarak küçülmüş ve yaşlanmış bir ülke
- Genç nüfus Avrupa'da çalışıyor, milli benliğini büyük oranda kaybetmiş durumda
- Adalarda nüfus barındırmayı ve bunlara kaliteli bir yaşam sunmayı başaramıyor
- Ekonomik büyüklüğüne göre borç miktarı çok fazla, Avrupa Birliği'nin egemen ülkelerinin boyunduruğu altında
- Askeri olarak büyük oranda dışa bağımlı durumda, kendi ihtiyaçlarını üretemiyor
- Arkasına aldığı Avrupa Birliği eski güçlü döneminden çok uzak, kendi aralarında dahi sorunlar yaşıyor
Bunlara karşılık olarak aynı dönemde Türkiye'nin avantajlarını sıralamak gerekirse:
- Genç ve dinamik bir nüfusa sahip.
- Askeri ürünlerdeki millileşme oranını fazlasıyla yükseltti.
- Birkaç on yıl içerisinde, 100 milyonluk bir nüfusa sahip olacak.
- Ekonomik ve askeri bağımsızlığını tam olarak elde edebilirse; hitap ettiği, savunduğu, politik açıdan kullanabildiği nüfus milyar seviyesine ulaşabilir. ÖR: Azerbaycan, Bosna Hersek, Katar, Somali, Libya, Pakistan, Irak, vs.
- Tek kutuplu dünyanın yıkıldığı, Avrupa Birliği'nin sarsıldığı, Rusya'nın ekonomik sorunlar yaşadığı bir dönemden her geçen gün daha fazla faydalanıyor.
Yukarıda sıraladığımız kısa açıklamaların doğrultusunda, 21. yüzyılın ortasına kadar,
- Türkiye'nin, Kıbrıs'taki siyasi durumu kendi lehine dönüştüreceğini,
- Şu anki kızıl elması olan Mavi Vatan'ı elde edeceğini,
- Doğu Ege'deki kendi deniz sahası içerisindeki adalara el koymak zorunda kalacağını,
tahmin etmek çok da zor değil.