Engellilerin yaşadığı zorluklar nelerdir?
Engelli bireylerimiz malesef ülkemizde dünya standartlarının altında hizmet görüyor. Kaldırımlar yollar hatta evler özürlü kimselerin ihtiyaçlarına göre dizayn edilmiyor. Engellilerin yaşadığı sorunlar ile ilgili çok güzel bir yazı.
Engelli bireyler yaşadıkları toplum içinde psiko-sosyal ve ekonomik sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu sorunlar, engelli ve ailesinin bu durumla yüz yüze gelmesiyle başlamakta zaman geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.
Engelli bireyin yaşadığı sıkıntılar ve zorluklar hem aile hem de sosyal çevresinde kendini gösterir. Engellilerin yaşadığı en büyük sıkıntı ayrımcılığa uğramadır. Örneğin, engellilerin üretime katılamaması dolayısıyla işsizlik sorunu yaşaması en temel sorunları olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun yanı sıra temel insani hizmetler (eğitim, sağlık, barınma, sosyal güvenlik, istihdam)den fırsat eşitliği temelinde yeterince yararlanamamaları da onların engelli olarak damgalanması, ayrımcılığa uğraması ve dışlanması boyutunda değerlendirilmelidir.
Bu bildiride, engelli bireylerin ve ailelerinin sorunlarla yüzleşmesi, verdikleri tepkiler, kabul etme süreçleri, sorunun çözümüne katılmasının yanı sıra, toplumun engellilere bakış açısı, tutum ve davranışları, onların yaşadıkları toplumdan dışlanmalarına yol açan faktörler, fiziksel çevrede karşılaştıkları sorunlar, eğitim ve istihdam alanındaki yaşadıkları güçlükler ve tüm bunların giderilmesi için ihtiyaç duyulan çalışmalar ele alınmaktadır. Ayrıca, engellinin sorun yaşadığı ilk andan çözüm evresine kadar geçen aşamalarda, sosyal hizmetin, diğer disiplinlerle ekip çalışması halinde sorunlara daha kalıcı çözümler üretmesi süreci de irdelenmektedir.
Yazıyı Hazırlayanlar: Özge YİĞİT, Songül YAŞAR, Tuğba TAYFUR
Engellilerin sorunlarına bir bakış
Engelliliğin herkes tarafından kabul edilen ortak bir tanımı ya da sınıflandırılmasından söz etmek olanaklı değildir.Ancak yine de en genel tanımı şu şekilde yapılabilir ; Daha önceden özürlü, bedensel, zihinsel ve ruhsal özelliklerinde belirli oranda fonksiyon kaybına neden olan organ yokluğu ve bozukluğu sonucu, toplumsal rolünü gerçekleştirebilmesi için bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişi (27.0S.1983 tarih ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu; m.3 c) olarak ele alınırken bugün doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle normal yaşamın gereklerine uyamama durumunda olup; korunma, bakım, rehabilitasyon. danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyacı olan kişi (30.05.1997 tarih ve 572 sayılı KHKnin 5. maddesiyle 2828 sayılı Kanunun m.3 cnin değiştirilmesi.) olarak tanımlanmaktadır.Yapılan tanımlamanın aksine özürlülerin belirli kesimi her yerde ve her zaman sürekli olarak başkalarının yardımına, himayesine ve bakımına ihtiyaç duymamaktadır.(1)Çeşitli nedenlere dayalı olarak ortaya çıkan engelliliğe bağlı olarak engelli birey ve ailesi çeşitli ihtiyaçlara sahip olmakta , psikososyal ve ekonomik sorunlar yaşayabilmektedir.Bu sorunların niteliği ve niceliği ülkeden ülkeye değişmekle birlikte , yine de her toplumda engelli bireylerin belli sorunları yaşamaları kaçınılmaz gibi görünmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumu ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan 2002 Özürlüler
Araştırması sonuçlarına göre, ülkemizdeki toplam nüfusun % 12,29unu özürlü vatandaşlar oluşturmaktadır. 8 milyon 431 bin 937 toplam özürlü vatandaşın %9,7si süreğen hastalığı olan; %1,25i ortopedik, %0,48i zihinsel, %0,38i dil ve konuşma, %0,37si işitme, %0,6sı görme özürlü bireylerden oluşmaktadır. (Stratejik Plan.16,37).Özürlü vatandaşlar için en önemli sorunların başında istihdam gelmektedir. Her beş özürlüden yalnızca biri (%21.7) işgücü piyasasında yer almaktadır. Erkek özürlüler için %32,2 ve kadın özürlüler için ise % 6.7 olan bu oran, kentlerde %25,6 ve kırsal alanda %17,7dir.(Stratejik Plans.16-17). Özürlülerin işgücüne katılma oranındaki düşüklüğün en önemli sebepleri; eğitimli ve bir meslek sahibi olmuş özürlü kişi sayısının azlığı, toplumun özürlü kişilere önyargılı bakışı, ulaşılabilirlik sorunları, işyerlerinde uygun ortamın yaratılamaması, işverenlere teşvik ve ceza uygulamasının etkin işlememesidir. Özürlülerin eğitim olanakları açısından karşılaştıkları engellerin daha sonra istihdamları açısından da sorun yaratması dikkat çekicidir. 2002 Türkiye Özürlüler Araştırmasına göre özürlülerin % 21inin okur-yazar olmadığı görülmektedir. Özürlülerin yalnızca % 13,7'si mesleki eğitimden faydalanmaktadır.
Özürlülerin, işgücüne katılımda yaşadığı bu tür sorunlar sosyal dışlanma ve yoksulluk riskini de beraberinde getirmektedir.
Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) istatistiklerine göre, 2002 yılı sonu itibariyle özürlü istihdamı 10.880 iken, . 2006 yılı içinde iş arayan özürlülerden 1.202si kamuda, 22.579u özel sektörde olmak üzere 23 bin 781 özürlünün işe yerleştirilmesiyle bu sayı iki katını aşmıştır. 2006 yılı sonu itibariyle 57 bin 151i erkek, 10 bin 492si kadın olmak üzere toplam 67 bin 643 özürlü kişi işe yerleştirilmeyi beklemektedir. Bunun dışında, uzun yıllar iş aradığı halde iş bulamadığı için iş aramaktan vazgeçmiş ve özürlü maaşı ile yaşayan çok sayıda kişi bulunmaktadır. Buna karşılık özel sektörde yaklaşık 20 bin, kamuda ise yaklaşık 2 bin 300 olmak üzere 22 bin civarında açık kontenjan bulunmaktadır. Sonuç olarak, özürlülerin istihdamının yeterli düzeyde olmadığı görülmektedir.
Özürlülerin sosyal güvenlik hizmetlerinden yararlanma düzeylerine bakıldığında, % 60.2sinin yani 5 milyon özürlünün sosyal güvenlik hizmetlerinden faydalandığı görülmektedir. Bunların yaklaşık 4,2 milyonunu süreğen hastalığı olanlar oluştururken, 800 bini ise ortopedik, görme,işitme, dil ve konuşma ile zihinsel özürlülerden oluşmaktadır. Sosyal güvencesi olan 5 milyon özürlünün % 45i kendi adına ve % 55i ise hak sahibi sıfatıyla sosyal güvenlik hizmetlerinden yararlanmaktadır. Sigortalının çalışamayacak durumda olan özürlü çocukları ise hem söz konusu aylık ya da gelirden hem de sağlık yardımlarından yaşamları boyunca faydalanmaktadır(Stratejik Plan s.17).(2)
Engelli bireyin yaşadığı sıkıntılar ve zorluklar hem aile hem de sosyal çevresinde kendini gösterir. Engellilerin yaşadığı en büyük sıkıntı ayrımcılığa uğramadır. Örneğin, engellilerin üretime katılamaması dolayısıyla işsizlik sorunu yaşaması en temel sorunları olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun yanı sıra temel insani hizmetler (eğitim, sağlık, barınma, sosyal güvenlik, istihdam)den fırsat eşitliği temelinde yeterince yararlanamamaları da onların engelli olarak damgalanması, ayrımcılığa uğraması ve dışlanması boyutunda değerlendirilmelidir.
Engelli bireylerin ve ailelerinin sorunlarla yüzleşmesi, verdikleri tepkiler, kabul etme süreçleri, sorunun çözümüne katılmasının yanı sıra, toplumun engellilere bakış açısı, tutum ve davranışları, onların yaşadıkları toplumdan dışlanmalarına yol açan faktörler, fiziksel çevrede karşılaştıkları sorunlar, eğitim ve istihdam alanındaki yaşadıkları güçlükler genel anlamda ele alınacaktır.
Engelli ailesinin verdiği tepkiler
Aileler için özürlü bir bireye sahip olacaklarını veya olduklarını öğrenmek, yaşamlarının en zorlu deneyimidir. Bilindiği gibi özürlülük olgusu bazen doğum öncesi veya doğumda teşhis edilmekle birlikle bazen de hastalık, kaza vs. nedenlerle sonradan da ortaya çıkabilmekledir. Bu durumda aileler için en genel güçlük, özürlülüğe ilişkin durumun teşhisi ya da Öğrenme aşamasındadır. Bekleme süreci, son derece yıpratıcı bir dönemdir. Gerçeği öğrenmek, aileler acısından belirsizliğe tercih edilen bir durumdur . Özürlü çocuğa sahip olan ailelerin, çocuğunun özrü ile ilgili ne kadar umutsuz da olsalar, çocuklarının iyileşeceği konusunda mucize beklentileri vardır.
Engelli ailesi bu durumla baş etme sürecinde çeşitli aşamalardan geçer ve bu aşamalarda çeşitli tepkiler gösterirler.Literatürde bunlar 3 ana başlıkta ele alınır:Birincil tepkiler ( şok , reddetme , acı çekme ve depresyon) İkincil tepkiler (suçluluk duyma , kararsızlık , kızgınlık duyma,utanma )Üçüncül tepkiler (uzlaşma, uyum sağlama ya da kabul etme) dir.
Engelli bir çocuğa sahip olmak anne ve baba için bilinen ve umulan hayatın istemedikleri yönde değişmesi ile onları zorda bırakan ve yeniden yapılanmayı zorunlu kılan bir durumdur. Öyle ki o güne kadar kendilerinin belirleyebileceğini sandıkları geleceği ve gelecek planlarını yeniden yapılandırmak zorundadırlar. Engelin özelliğine göre farklı beklentiler kurgulamalarına rağmen yeniden ve hiç bilmedikleri ve bir anlamda sağlam referansları da olmadan bir geleceği kurgulamak durumundadırlar. Her ne kadar anayasada devletin bir sosyal devlet olduğu vurgusu yapılmışsa da ülkemizdeki ekonomik ve sosyal yapılanma halen olması gereken düzeyin çok altındadır. Örneğin engelli birey için okul, kreş, bakım evleri, mahalleler, sokaklar, yaşadığı evin dizaynı gibi alanlarda devletin desteği halen gerekenin çok altındadır.
Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önünde çeşitli nedenler vardır.Bu nedenler de zincirleme başka sorunları doğurmaktadır. Engellilerin topluma kazandırılmalarının önündeki en ciddi sorunlardan birisi, içinden geldikleri sosyo-ekonomik kesimin bir bütün olarak yaşadığı yoksulluk sorunu/gelir dağılımı sorunudur. Doğaldır ki yoksul kesimler arasından gelen engelliler, yoksulluğu üreten başka sebeplerle de bir arada yaşadıkları için, onlar için yoksulluk adeta bir kısır döngüye dönüşmektedir. Bu, onların toplumla bütünleşmelerinin önündeki en ciddi engeldir.
Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki bir diğer engel de eğitim konusunda karşılaştıkları sorunlardır. Tüm ülkelerde eğitim sistemi, öncelikle, nüfusun engelli olmayan kesimi için planlanıp uygulanmaktadır. Böylece daha en baştan eğitim sistemi, engellileri dışlayan bir anlayışa sahip olmakta; daha sonra da engellileri eğitim sistemiyle bütünleştirecek çeşitli programlar geliştirilmeye çalışılmaktadır. En çok ihmal edilen konulardan biri de engelli çocukların okul öncesi eğitimidir. Ayrıca yetişkin engelliler için örgün ve yaygın eğitim olanakları da son derece sınırlıdır. Bu nedenle öncelikle eğitim alt yapısının nitelik ve nicelik olarak geliştirilmesi ve engellilerin gereksinimlerini karşılayacak bir düzeye eriştirilmesi gerekir. Engellilerin eğitiminde sorumluluk alacak meslek elemanlarının (özel eğitimci, rehber danışman, sosyal hizmet uzmanı) yeterli sayıda ve donanımda yetiştirilmeleri gerekir, öte yandan eğitim kurumlarının engellilerin de varlığını hesaba katacak fiziksel düzenlemelere sahip olması, bu kurumlara kolay ulaşım için gerekli önlemlerin alınması, engellilerin özel eğitimi için gerekli ders araç-gereçlerinin hazırlanması gibi konular engellilerin toplumla bütünleşmeleri önündeki ciddi engeller olarak yaşanmaktadır.
Engellilerin topluma katılmalarının önündeki en büyük engellerden biri de ulaşım, fiziksel çevre ve konut sorunudur. Engellilerin içinde yaşadıkları fiziksel çevre, sahip oldukları fiziksel işlev bozuklukları/yetersizlikleri ve bunun yol açtığı sınırlamalar yüzünden büyük önem taşımaktadır. . Yollar, kaldırımlar, kamu binaları, parklar ve bahçeler, okullar, içinde yaşanılan konutlar, ulaşım araçları ve bunun gibi daha bir çok fiziksel çevre unsuru, engellilerin topluma katılmasının önünde ciddi birer engel oluşturmaktadır. Böylece sahip olduğu engeli nedeniyle hareket yeteneği sınırlanmış insanların bu ve benzeri sebeplerle yaşadıkları sınırlama daha da pekişmektedir. Bunun anlamı Hareket yeteneği sınırlanan bireyin toplumsal yaşamdan dışlanmasıdır.(3)
Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki en önemli engel ise istihdam sorunudur. Çalışmanın gerek bireysel gerekse toplumsal refahın sağlanmasındaki önemi tartışmasız benimsenmektedir. Çalışmayı Özendirmenin hem bireysel hem de toplumsal açıdan sayısız; yararı olduğu söylenebilir. Öte yandan çağdaş anlayışın bir gereği olarak çalışmak ve işsizlikten korunmak bir insan hakkı olarak da değerlendirilmektedir.
İşsizlik ve çalışma yaşamından kaynaklanan sorunlar, engellileri kuşatan sorunlar arasında, adeta diğer sorunların da temeli konumunda olan, bir diğer söyleyişle doğrudan doğruya diğer sorunları doğuran ya da bu sorunların daha şiddetle yaşanmasına neden olacak etkilerde bulunan bir özelliğe sahiptir.Henüz engellileri de gözeten sistemli bir iş analizi ve meslek tanımlaması çalışmasının yapılmamış olmasıdır. Engellilerin istihdamını güçleştiren sayısız neden arasında eğitim ve rehabilitasyon konusundaki yetersizlikler büyük yer tutmaktadır Bu gün ülkemizde ne yazık ki engelliler için yeterli eğitim ve rehabilitasyon (mesleki eğitim ve rehabilitasyon dahil) merkezi bulunmamaktadır. - İçinde bulunduğumuz iktisadi yapının, engellileri de içerecek bir şekilde düzenlenmemiş olması, işverenlerin engellileri çalıştırmak konusundaki çekingenlikleri ve önyargıları da istihdamın önündeki engeller arasındadır.Bir başka güçlük de engelli istihdamını kolaylaştırmada kullanılan araçların yeterince geliştirilmemiş olması ve uygulamamasıdır. Dünyanın her yerinde engellilerin, istihdamı ile ilgili bazı kolaylaştırıcı yollar aranmakta ve uygulanmaktadır. Engellilerin istihdamla bağlantılı sorunları istihdam gerçekleştikten sonra da ortaya çıkmakta ve iş yaşamı içinde de sürmektedir. Bu gün gelinen noktada, engelli istihdamının görünümü genel olarak şudur: Sorun bir yanıyla çok uzun süredir yaşanan, belirginleşerek yapısal bir özellik kazanan, genel işsizlik sorununun bir parçasıdır. Bir yanı ile kendine Özgü özellikler taşımaktadır. Genel işsizlik sorununun bir parçası olarak getirilecek çözüm arayışları bu gerçeği de gözetmek zorundadır. Kendine özgü yanları da özgün çözüm arayışlarını zorunlu kılmaktadır. Bu gün ülkemizde engelli iş gücü arasında işsizlik oranının tam olarak ne olduğu bilinmemektedir. Buna karşın bu oranın %99′lar dolayında olduğu ifade edilmektedir. Bu oran gerçeği yaklaşık ifade ediyor bile olsa, sorunun boyutlarını sergilemeye yeterli görünmektedir. Bu nedenle, kendine özgü yanlarıyla engelli sorunlarının en önemli boyutlarından birini oluşturan engellilerin istihdamı sorunu, sosyal politikanın odağında yer alarak en kısa sürede çözüme kavuşturulmayı beklemektedir.
Ayrımcılık toplumsal yaşamın tüm alanlarında rastlanan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çok farklı nedenlere bağlı olarak ve farklı görünümler içerisinde yaşanan ayrımcılığın temelinde ben ve öteki ayrımı yatmaktadır. Benden/bizden farklı olan, yani bize benzemeyen ötekidir. Ötekileri tanımlarken çok farklı nitelikler, cinsiyet, etnik köken, inanç, fiziksel özellikler, yerleşim birimi vb., kullanılabilmektedir. Hangi niteliğe yöneldiğinize bağlı olarak gelişen ayrımcılık değişik tehlikeler yaratmaktadır.
Burada ise engellinin doğumundan itibaren ve bütün yaşamı boyunca bir çok alanda ve aslında bir çoğumuzun fark etmediği ayrımcılığa dikkat çekeceğiz. Bu ayrımcılığın fark edilmesi için öncelikli olarak kendimize sormamız gereken soru şudur:Yaşadığımız, çalıştığımız, dinlendiğimiz çevre, toplum, kimin için tasarlanmış?
Çalıştığımız iş, bindiğimiz otobüs, yürüdüğümüz kaldırım, okuduğumuz okul, tedavi gördüğümüz hastane, dinlenme-eğlenme yerleri, kısaca içinde yaşadığımız çevre bizi de içine alan bir toplum anlayışı ile mi geliştirilmiştir?Bu sorunların cevapları düşünüldüğünde üzücü gerçek risk altındaki grupların başında gelen engelli bireyleri hiç düşünülmeden tasarlandığı ortadır.Örneğin görme engelliler yapılan özel kaldırımların şehrin sadece belli bir semtinde olması , çalıştığımız iş yerlerinde engelliler için asansörler , tuvalet vb. nin olmaması, araçlarını park etmede çeşitli sorunlarla karşılaşmaları, otobüs , vapur, deniz otobüsü gibi diğer toplu taşıma araçlarına binerken de ayrı zorluklarla karşılaştıkları ,yine aynı şekilde engellinin eğitim gördüğü okul binalarında da gerekli donanımların yetersizliği apaçık ortadadır.Bu örnekleri daha da çoğaltabileceğimiz gibi bunların engellinin toplumsal hayattan dışlanmasına yol açtığı ve kişinin kendini sosyal hayattan dışlanmış hissettiği ve kendi içine kapandığı ve bununla beraber bir çok problemin de ortaya çıktığı maalesef gözlemlenmektedir.
Engelli araçlarında bulunan sakat ambleminin bu ayrımcılığa örnek olduğu görülmektedir.Herkesin arabasını bir başkası kullanabiliyorken, engelli arabasını sırf bu amblem yüzünden kendi dışında kimse kullanamamaktadır. Araç kullanırken sözlü şiddete sıkça maruz kaldıklarını, plakalarında engelli amblemini görünce onlara küfür ettiklerini, saygısız davranışlarda bulunduklarını, kendini deşarj etmek isteyen bazı insanların kötü muamelesine maruz kaldıklarını engelli bireyler sıkça dile getirmektedir.Ayrıca toplumun güvenliğini ve bütünlüğünü sağlamakla görevli polislerin dahi kendilerine hoşgörüyle yaklaşmadıklarını ifade ettikleri üzücü bir gerçektir.Bu bağlamda Özürlülerin topluma kazandırılmaları ve bağımsız olarak kendi hayatlarını düzenlemelerine yardımcı olmak için sosyal rehabilitasyon programlarına ihtiyaç vardır.(4)
Batı toplumlarında, özürlülerin insan haysiyetine ve onuruna yaraşır bir şekilde toplum ile iç içe ve barış içinde yaşayabilmeleri için, mümkün mertebe özürlü olan ve olmayanlara yönelik müşterek sosyo-kültürel aktiviteler; sportif faaliyetler; dini ayinler ve siyasi müzakereler tertiplenmektedir:
Ülkemizde de özürlü insanımızın toplumun bir üyesi olarak, toplumdan soyutlanmadan daimi sosyal yardımlarla temel ihtiyaçlarının giderilmesinin ötesinde hayata bağlı kalabilmesi için hem sosyal devlete, hem de toplumun bütün kesimlerine (özellikle gönüllü kuruluşlara ve özürlü derneklere) önemli görevler düşmektedir.Özürlülerin, toplumsal yaşama aktif bir biçimde uyumunu ve sosyal entegrasyonunu sağlayabilmek için, sosyal güvenlik, mesleki eğitim, ulaşım ve kendileri için öngörülen diğer hizmetlerin tespitinde, yönteminde ve geliştirilmesinde rol almaları konusunda demokratik katılımlarını da mutlaka temin etmeliyiz.
Katılımcı demokrasinin sağlayacağı sosyal diyalog vasıtasıyla, özürlülerimiz kendilerine değer verildiğini hissedeceklerinden dolayı hayata daha olumlu bakabilecekler ve sonuçta kendilerine olan güvenleri artacaktır:
Engelsiz yarınlar için çözüm önerileri ve sosyal hizmet ilişkisi
Özürlü çocuklar, günlük yaşama, kent yaşamına ve toplum yaşamına sınırlı ölçüde katılabilmektedirler. Eğitimden sağlığa, iş ve mesleki rehabilitasyondan kültür ve sanata, spor ve kent standardının iyileştirilmesine, ulaşımdan psikolojik desteğe, bireysel ve aile danışmanlığı hizmetlerinden gerektiğinde sürekli bakımına kadar çok ciddi ve çözüm bekleyen sorunları bulunmaktadır.
Özürlü bireye günlük yaşam sürecinde gerekli olan iletişim ve bağımsız yaşam becerilerinin kazandırılması özürlü eğitiminin temel amacıdır. Bağımsız yaşam becerileri, öz bakım becerilerinden basit ev işlerine, alışveriş yapma becerilerinden basit yemek hazırlama becerilerine, boş vakit değerlendirme becerilerinden bağımsız yolculuk becerilerine kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde ele alınmaktadır.Bu becerilerin kazandırılması, özürlü bireylerin toplum içinde çevresindeki bireylere en az bağımlı veya bağımsız olarak yaşamlarını, aynı zamanda en az sınırlandırılmış ortamda, olabildiğince üretken olmalarını sağlayacaktır.(5)
Özürlünün eşit ve adaletli yaşam hakkı ise yukarıda eşitsiz anlayışın, bakış acısının değişmesi ile mümkün olacaktır. Öncelikle özürlünün hakları ile birlikte yaşamasının kabul edilmesi ve bunun için uygun koşulların yerine getirilmesi temel amaç olmalıdır. Ayrıca toplumun bir üyesi olarak özürlünün toplumda yer alabilmesi ve bireysel, toplumsal üretim süreçlerine katılabilmesi sağlanmalıdır.
Toplumsal istismar acısından bakıldığında özürlünün; insan hakları, özürlü hakları ve sosyal adalet çerçevesi içerisi içinde kendini geliştirebileceği ve gerçekleştirebilecek koşullarının sahip olmaması, diğer farklı gruplar gibi özürlünün genel bir yoksunluklar ve yokluklar içerisinde yaşamasına yol açmaktadır. Özürlü kendini gerçekleştirmesi için bilgi, eğitim, istihdam koşulların özürlüye uyumlandırılmış olmalıdır. Bu koşulların oluşması içinde öncelikle toplumsal düşüncenin özürlüye yönelik değiştirilmesini, kamusal politikaların istismarını önleyecek şekilde düzenlenmeli, bu düzenlemeler ile kamusal hizmet yeniden oluşturulmalı ve bu hizmetlerin uygulamasının takibi edilmesi gerekir. Toplumsal istismar, toplumsal ve kamusal alan içinde meydana geldiğine göre bu sorunun çözümünde bu alan içinde olmalıdır. Özürlü alanında çalışan Sosyal Hizmet Uzmanları, diğer meslek elamanlarının, özürlünün ve özürlü ailesinin, kabulü ve oluşan bakış acılarını değerlendirerek, STK, kamu temsilcileri, bilim adamları, konu ile ilgili kişiler katılımı ile oluşturulacak toplumsal düşüncenin pozitif yönde değiştirilmesi, bu alanda kamusal politikaların oluşturulması ve uygulamaların takip edilmesi toplumumuz için önemli bir adım olacaktır. Sonuç olarak, özürlülük ve özürlü birey olgusu yüzyıllar sürecinde kimi zaman olumsuz, kimi zamanda göz ardı edici tutumlara konu olmuştur. Günümüzde insan haklarının korunması, geliştirilmesi ve sosyal adalettin temel olarak korunması düşüncesinin olduğu dönemdir. Birey olarak bu toplumun bir üyesi olarak özürlülüğün farklılığını görerek, tanıyarak ve kabul ederek özürlünün istismarlarının engellenmesi önemli bir gelişme olacaktır. Bu gerçekleştiğimiz zaman, özürlünün kendini geliştirdiği, farklılığını üretime dönüştürdüğünü, yeteneklerini gördüğünü, kendi kaderini kendinsin tayin etme güvenin oluşacağı bilinmelidir. (6)
Özürlülerin spesifik özelliklerini dikkate alacak bir biçimde gerekli olan bütün kamusal sosyal yardım ve hizmetlerin sağlıklı, etkili ve adil bir şekilde yapılabilmesi için, özürlülüğün çok yönlü tanımının somut ve bariz bir biçimde şekillenmesine bağlıdır.
Sonuç itibariyle, sosyal siyaset ve demokratik kültür yönünden gelişmiş batı ülkelerinin standartlarını yakalamak istiyorsak, özürlü vatandaşlarımızın yaşam kalitelerinin profilini çizmek ve buna uygun olarak sosyal politikalar üretmek mecburiyetindeyiz.
Diğer yandan, özürlülere yönelik sosyal politika hedefleri belirlenmeden özürlülüğün ve özürlünün tanımını yapmak eksik kalır. Bir başka ifadeyle, özürlünün bakıma muhtaçlık, istihdam, sosyal hayata uyum ve ulaşılabilirlik gibi çok yönlü sorunlarına çözüm stratejileri üretmeden yapılan tanımlar bir çok yönleriyle belirsizliklere sebebiyet verebilir: Örneğin, bir ülkede özürlülere yönelik uygulanan sosyal politikalar ne kadar gelişmiş ise, özürlüyü kuşatan engellerde o nispette azalmaktadır.
Özürlülere yönelik ayrımcılığın önlenmesinde en etkili unsur, onları iş yaşamına sokmak, üretken kılmaktır. Oysa özürlülerin istihdamında çok boyutlu güçlükler yaşandığı bilinmektedir. Bu bağlamda yasal düzenlemelerin, işveren tutumlarının, eğitim ve rehabilitasyon çalışmalarının, özürlünün çalışmaya karşı tutum ve davranışlarının ve tüm bunlarla da ilişkili olarak ailelerin, özürlü bireylerin çalışmaları konusundaki tutumunun önemi yadsınamaz.(7)
KAYNAKÇA
- Schumann, Gesine ve diğerleri; Pflegeversicherung; Midena Verlag; .Aarau; 1995; s. 38.
- Dr..Reşat SARAOĞLU Yıldız Teknik Üniversitesi MYO
- Doç. Dr. Kasım KARATAŞ Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi; Engellilerin Toplumla Bütünleşme Sorunları Bir Sosyal Politika Yaklaşımı
- Sosyal Hizmetler Uzmanları Derneği; 4. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı; Sosyal Hizmetlerin Yeri ve Önemi; Ankara; 1995; s. 158.)
- Sucuoğlu1992, Alter ve Gottlieb 1987
- Kemal GÖKCAN ,Özürlülükte Toplumsal İstismar
- İçli, Turhan, Eyüp Doğan ve Kasım Karataş Önsöz Görme Özürlüler İçin Rehabilitasyon Deneyimleri, Yeni Rehabilitasyon Politikaları ve Meslek Tanımları, Yayına Hazırlayan: Kasım Karataş. Ankara: Körler Federasyonu Yayını No.: 4,2001, ss. 1-3.)
- Karataş, Kasım İnsan Hakları Açısından Özürlülerin İstihdamı Görme Engellilerin Mesleki Rehabilitasyonu ve İstihdamı, Kasım Karataş (Yayına Hazırlayan) Ankara: Altı Nokta Körlere Hizmet Vakfı Yayını No.: 2,1997, ss. 184-187.