Yılbaşı ve noel kutlamaları nasıl başlamıştır?
Noel sözcüğü köken olarak Latince Natalis (doğum) kelimesinden gelmektedir. Türkçe'ye Fransızca Noël (Noel sezonu) sözcüğünden geçmiştir. Fransızca "haber" veya "yeni" anlamındaki "nouvelle" kelimesinden geldiği de düşünülmektedir. Ayrıca Galya dilinde "noio" yani yeni anlamına gelen kelime ile "hel" güneş anlamına gelen kelimenin birleşmesiyle oluşan "Yeni Güneş" anlamına geldiği düşünülmektedir. Noel, her yıl 25 Aralık tarihinde Hz. İsa'nın doğumunun kutlandığı Hristiyan bayramını ifade etmek için kullanılır. Ayrıca Doğuş Bayramı, Kutsal Doğuş veya Milât Yortusu olarak da bilinir.
Yıl başı veya yeni yıl kutlamaları ise bambaşka bir konudur. Bu tarz kutlamalar, Hristiyanlık öncesinde de yapılmaktadır. Örneğin, Orta Asya'daki Türkler farklı dönemlerde yeni yıl olarak Nardugan ve Nevruz'u kutlamışlardır. Konunun detaylarını aşağıda bulabilirsiniz.
Hristiyanlık aleminde yılbaşı ve noel kutlamaları nasıl başlamıştır?
Tarihi kaynaklar incelendiğinde Hz. İsa'nın doğum tarihine dair kesin bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Bu konuda, farklı rivayetler olup, Hristiyan kaynaklarında da farklı tarihler yer almaktadır. Hz. İsa'nın doğum tarihinin yıl olarak milattan önce dört ile altı yıl evvel olduğu, doğum günü olarak da Batı'da bulunan kiliseler 25 Aralık gününü doğum tarihi olarak kabul edip kutlarlarken, Doğu kiliseleri ise bu tarihi 6 Ocak olarak kabul etmektedir.
Hz. İsa'nın doğum tarihindeki bu ihtilafların sebebini ise Meydan Larousse ‘Noel' maddesinde şu şekilde açıklanmaktadır: Milattan önce güneşe tapan putperestler, tanrı saydıkları Güneş'in her gün biraz daha erken kendilerini terk etmesine üzülürlerdi. 25 Aralık'ta günler tekrar uzamaya başlayınca, Güneşin kendileri ile kalmaya razı olduğuna sevinerek kutlamalar yaparlardı.
Yeni Rehber Ansiklopedisi'nde ise konuyla ilgili olarak şunlar anlatılır: O dönemde Hz. İsa'nın doğum günü kesin olarak bilinmediği için ilk Hristiyanların Hz. İsa'nın doğumu için kutladıkları özel bir gün yoktu. Bu sırada Roma İmparatorluğunun her yerinde Güneşe ve putlara tapılıyordu. Roma İmparatoru Büyük Konstantin, putperest iken miladın 313 senesinde Hristiyanlığı kabul etti. Putperestlikten birçok şeyleri de Hristiyanlığa soktu. Güneş tanrısının doğum günü kabul edilen 25 Aralık'ı yılbaşı kabul etti. Hz. İsa'nın kurtarıcı tanrı olduğuna inanan Hristiyanlar da, Hz. İsa'nın 25 Aralık'ta doğduğunu kabul ettiler? Sonunda bu geceyi miladi yılbaşı ve Noel olarak her sene kutlamaya başladılar.
İşte 25 Aralık–1 Ocak arası bu sebeple eğlence günleri ve tatil olarak kabul edilmiştir.
Bütün bu anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere İmparator Konstantin mağlûp edilemeyen güneş kültüyle Mitra kültünü Hristiyanlık'la birleştirmiş, böylece onun zamanında Noel ortaya çıkmıştır. İmparator Aurelion'dan itibaren güneş kültü Hristiyanlık inançlarıyla bir sentez oluşturmuştur. Böylece Noel, Roma Katolikleri tarafından Hristiyanlığa adapte edilmiştir ve onlar da bunu eski pagan geleneğinden almışlardır.
Tüm bu bilgiler ışığında şunları söyleyebiliriz ki; aslında yılbaşının Hristiyanlıkla ve Hz. İsa ile hiçbir alakası yoktur. Katolik dünyası sadece 25 Aralık gecesini kiliselerde ayinler yaparak geçirmektedirler. Fakat 31 Aralık'ta yılbaşı geceleri ise kiliselerde ne ayinler yapılmakta ne de o gece bir takdis havası içinde kutlanmaktadır. Papazlar da o akşam yılbaşını kutlamaktadırlar. O halde burada şunu sormak gerekiyor; Peygamberlerin en fakirlerinden biri olarak yaşadığı Hristiyanlarca da ifade edilen Hz. İsa ile bu gecenin sefahatinin, israfının ve çılgınlığının ne alakası olabilir? Hem Hz. İsa (hâşâ) çam kesmeyi, içki içmeyi, domuz yemeyi veya fuhuş yapmayı mı emretti? Bu tür düşüncelerin ne kadar yanlış olduğu tarihi bir gerçektir. Yılbaşı Hz İsa'nın doğumu olmadığı gibi, Hristiyan dünyasının dini töreni de değildir.
Osmanlı Devleti'nde yılbaşı kutlamaları
Osmanlının Hristiyanlarla yılbaşıya gösterdiği ilk ilgi, 1829 yılına tarihlenir. O yılbaşı, İstanbul'daki İngiliz elçisi, Haliç'te bulunan bir gemide büyük bir balo verir. Baloya Osmanlı devlet adamları da çağrılıdır. Davetliler yatsı namazını Tersane Divanhanesi'nde kıldıktan sonra, sandallarla gemiye giderler ve sabaha kadar eğlenirler. Ertesi gün Kazasker Yahya Bey, Serasker Hüsrev Paşa'ya, katıldığı balonun ne menem bir şey olduğunu sorduğunda şu cevabı alır: Az vakitte çok hazırlık yapmışlar. Biz baloda yapılanları bir ayda düzenleyemeyiz. Gerçi kâfir işi, fakat ne çare? Devletçe bir şey oldu, katılmak lüzum etti. Kaşık çatal gibi şeyler bile vardı. Kazaskere böyle konuşan Paşa, İkinci Mahmut'a tersine, eğlenceleri ballandıra ballandıra anlatmış, hatta elmaslı bir çatal kaşık takımı yaptırarak armağan bile etmişti. 1856 yılında ise Sultan Abdülmecit, Fransız elçisi tarafından düzenlenen büyük baloya gidip dans edenleri seyretti ve saraya memnun olarak döndü.
Türkiye Cumhuriyeti'nde yılbaşı kutlamaları
Cumhuriyet'ten sonra Türkiye'de 1926′de "Milâdî Takvim" kabul edilmiş, 1342 Ocak ayının 1. günü, 1926 yılının 1. günü olmuş ve böylece yılbaşı batı ülkelerindeki gibi Ocak ayı başına getirilmiştir.
Ülkemizde yılbaşı her yıl Aralık ayının 31. günü öğleden sonra başlayan ve 1 Ocak günü akşamı sona eren resmî tatil günüdür.
Bu tatilin ve kutlamasının Hristiyan dünyasının bayram olarak kabul ettiği Noel'le alâkası yoktur. Hristiyanlar arasında Noel kutlamaları Hz. İsa'nın doğum tarihi olarak kabul edilen 25 Aralık'ta başlar ve bir hafta devam eder. Dinî bir özellik taşır. Müslüman Türkler için ise yılbaşı sadece bir takvim olayıdır, hiçbir dinî özelliği yoktur.
Türkler Orta Asya'dan beri yeni yıl kutlamaları yaparlar
Aslında yılbaşı'nın kökeni çok eskilere dayanıyor. İlk yeni yıl kutlaması, ilk yerleşik Türk Devleti olan Sümerler'de yapılmıştır. Sümerliler yaz sıcağı sonrası, tarla işlerinin bitimini bir festivalle kutlarlardı. Bir çeşit hasat bayramı görünümünde olan bu güz festivali Akiti (ya da Zagmuk) diye adlandırılırdı. Bu kutlama genellikle yıl sonuna denk gelirdi. Yeni yıl karşılama, tanrı'dan dileklerde bulunma adı altında eğlenirlerdi. Eski Babil'de yılın ilk ayı olan nisanın ilk 12 gününe denk düşen yeni yıl kutlamaları da Akitu festivali diye adlandırılırdı. Tanrılar panteonun zirvesinde bulunan yüce varlık adına düzenlenen bayramdı. Zira MÖ 1780'lerden kalma metinlerde Akitu festivalinden bahsedilmektedir. Bu yeni yıl kutlamalarında Babilliler, ödünç aldıkları tarım gereçlerini yeni yılda sahiplerine vermeyi söz verirlerdi. Bu sözünü yerine getirdikleri için eğlenceler düzenlerler, yerler-içerler, danslar ederlerdi.
Orta Asya'daki Türk'lerde yeni yıl 21 Mart'ta kutlanırdı. Çin kaynaklarına dayanarak Hunların milattan yüzlerce yıl önceleri 21 Mart'ta hazır yemeklerle kırlara çıktıklarını, bahar şenlikleri yaptıklarını, bugün Nevruz kutlamalarındaki geleneklerin o zamanda da yer aldığını biliyoruz. En eski Türk bayramı olan Nevruz, Türkler aracılığıyla Avrasya'ya yayılmıştır. Eski Doğu geleneklerinin devamı olarak yaşamıştır.
Aynı gelenekler, Hunlardan sonra Uygurlarda da görülmüş ve bugüne kadar uzanmıştır. Çağdaş Uygur resminde Uygurların Nevruz YENİ YIL kutlamalarını temsil eden tablolar yapılmıştır. Nevruz'u İran geleneğine bağlayan Firdevsi'nin Şehnamesi ve diğer kaynaklar yanıltıcıdır. Çünkü Nevruz hakkındaki bilgiler orada XI. yüzyıldan itibaren görülür. Milâttan önceki yıllarda Nevruz hakkında İran metinlerinde herhangi bir iz ve kayıt yoktur. Ancak Hunlarda bu kayıtlar mevcuttur ve yeni yıl düzenli olarak kutlanırdı.
Nizamü'l-Mülk de XI. yüzyıl yazarı olarak Siyasetnâme adlı eserinde bu bayramdan söz eder. Bu bayramın aynı zamanda yılbaşı olduğunu belirterek Nevruz geleneklerini anlatır. Aynı zamanın yazarlarından Kaşgarlı Mahmut da Divân-ı Lügati't-Türk'te Türklerd'e yıl başlangıcının Nevruz olduğunu ifade eder.
Ayrıca, 12 Hayvanlı Türk Takvimi'nin başlangıcının da 21 Mart olduğu bilinmektedir. Selçuklular'da yeni yıl (yıl başı) Nevruz bayramı eğlencelerinin kutlandığı, şenlikler yapıldığı, özel yemekler pişirildiği, özel hediyeler alınıp verildiği de bilinmektedir. Selçuklularda yılbaşı, güneşin koç burcuna girdiği gün olan Nevruz günü olarak kabul edilmiştir. Osmanlılarda önceleri aynen 21 mart da yeni yıl kutlamaları yapıyorlardı. Daha sonra 1829 tarihinden itibaren Türk Dünyası ve Hristiyan Dünyası ile birlikte yeni yılı, 1-ocak, yıl başı olarak kutluyorlardı.
Türk Devletlerinde çeşitli tarihlerde yeni yıl kutlamaları yaptığı tarihi kanıtlarıyla bellidir. Osmanlılarda da yeni yıl kutlamaları çok gösterişli, eğlenceli olarak kutlanırdı. Daha sonra sarayların dışına çıkılarak. Köylüsüyle, şehirlisiyle birlikte yeni yılı karşılama törenleri yapılırdı. Allah'a şükür etme, yeni yıl için dualar etme, bol kazanç isteme, sağlık ve ürün isteme gibi dileklerde bulunurlardı. Birbirlerine hediyeler verir, alırlardı. Yer, içer, eğlenirlerdi. Dünya ilk festival ve yeni yıl kutlamalarını Sümerlerden öğrenmiştir. Festivaller ve yeni yıl kutlamaları dünyaya Türklerden yayılmıştır.
İslami açıdan yılbaşı ve noel kutlamaları nasıl değerlendirilmelidir?
İslami açıdan yeni yıl kutlaması yapmak haram olarak nitelendirilebilecek bir konu değildir. Yeni yılın daha iyi geçmesini umut etmek, yeni bir yıla daha ulaşmanın mutluluğunu yaşamak, mümkünse dualar etmek, aile bireyleriyle buluşmak ve hediyeleşmek dini ritüel'lerle ilgili bir konu değildir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, yılbaşı bahanesiyle ortaya çıkabilecek alkol, zina, ... gibi haramlardan uzak durulmasıdır.
Diğer taraftan, noel (christmas) dini bir ritüel olduğu için İslam anlayışında bunun herhangi bir yeri yoktur. Noel ağacı hazırlamak, noel baba'nın gelmesini beklemek, noel hediyeleri hazırlamak, ... zaman içerisinde değişikliğe uğramış bir dinin sonradan eklenen gelenekleridir. Bu tarz gelenekleri uygulamak, Kuran'da doğrudan haram olarak belirtilen bir konu değildir. Ancak bazı ayet ve hadislerden konuyla ilgili çıkarımlar yapılabilir. Örneğin:
Sonra seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma. Çünkü onlar Allah'a karşı sana hiç bir fayda veremezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdır. Allah da takva sahiplerinin dostudur. [Ayet: el-Casiye (45), 18-19]
Sana gelen ilimden sonra bilfarz onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır. [Ayet: el-Bakara (2), 120]
Kim bir kavme (topluluğa) benzemeye çalışırsa o, onlardandır. [Hadis: Ebu Davud, libas]
Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeye özenmeyiniz. [Hadis: Tirmizi, istizan 7, edep 41]
Kaynak: Harun Kara'nın 28 Aralik 2010 tarihli "Yılbaşı Kutlamalarının Tarihi Gerçeği" başlıklı makalesinden yararlanılmıştır